Venedik tarihi yapıtlarıyla, kanalları birleştiren eski köprüleriyle, Murano adasında yapılan renk renk camlarla süslenmiş butiklerle, dar dar sokakların aralarında keşfedeceğiniz mum ışıklı 3-4 masalı restoranlarıyla, gondollarda opera tadında söylenen şarkılarıyla gerçekten romantik bir hava yaratıyor. Bu sebepten ve zaten dünya genelinde böyle bir izlenimi olduğundan şehirde çiftler çoğunlukta. Özellikle bir kalp kırıklığıyla gidiyorsanız, birkaç gün sonra isyan edebilirsiniz. Şaka bir yana, şehrin varoluşunun 400’lü yıllara dayandığını göz önünde bulundurduğumuzda Venedik’te romantizm dışında kavranması gereken kayda değer bir tarih ve kültür olduğunu da unutmamak lazım.
Ne zaman gidilir?
İtalya’nın havası genel olarak Türkiye ile orantılı olduğu için gittiğinizde alışık olmadığınız bir hava koşuluyla karşılaşmayacaksınız. Tabi ki en ideali sıcak havalarda gezmek, ama burası dünyanın en fazla turist çeken şehirlerinden biri olduğu için yaz sezonunda aşırı kalabalık oluyor. Tek kişi bile zor yürüyebileceğiniz bazı sokaklarında şu kalabalıkla yürümeye çalışıp cinnet geçirebilirsiniz. Ayrıca yaz aylarında oluşan aşırı nem havayı olduğundan da daha sıcak hissettirebiliyor.
Dolayısıyla gitmek için en ideal zamanlar ilkbahar ve sonbahar. Ben Nisan ayında gittim ve şansıma, hava ortalama 28 dereceydi. Bu sene Kurban Bayramı’nda gidecek olanlar için de not: şu an için 11-18 Ekim arası hava ortalama 15 derece ve ara sıra yağmurlu gözüküyor. Bunun dışında seneye gitmeyi planlayanlar için 23 Nisan tatilini önerebilirim. Seneye tatil Çarşamba gününe denk geliyor, haftasonu ile bağlayıp burada 5 günlük ideal bir tatil geçirebilirsiniz.
Bayram tatilinde gideceklerin gözünü korkutmak istemem ama burada dikkat edilmesi gereken en önemli durumlardan biri aşırı yağışların, şehrin her bir tarafında bulunan kanalları taşırması sebebiyle oluşabilecek seller. Tabi her yağış böyle bir tehlike saçmıyor ama üst üste gelen yağışlar olursa dikkatlı olmakta fayda var.
Dolayısıyla gitmek için en ideal zamanlar ilkbahar ve sonbahar. Ben Nisan ayında gittim ve şansıma, hava ortalama 28 dereceydi. Bu sene Kurban Bayramı’nda gidecek olanlar için de not: şu an için 11-18 Ekim arası hava ortalama 15 derece ve ara sıra yağmurlu gözüküyor. Bunun dışında seneye gitmeyi planlayanlar için 23 Nisan tatilini önerebilirim. Seneye tatil Çarşamba gününe denk geliyor, haftasonu ile bağlayıp burada 5 günlük ideal bir tatil geçirebilirsiniz.
Bayram tatilinde gideceklerin gözünü korkutmak istemem ama burada dikkat edilmesi gereken en önemli durumlardan biri aşırı yağışların, şehrin her bir tarafında bulunan kanalları taşırması sebebiyle oluşabilecek seller. Tabi her yağış böyle bir tehlike saçmıyor ama üst üste gelen yağışlar olursa dikkatlı olmakta fayda var.
Konaklama ve ulaşım
Venedik şehri, İtalya’nın 20 bölgesinden biri olan Veneto’ya bağlı ve birbirinden kanallar ile ayrılan, köprülerle birleşen toplam 118 küçük adadan oluşuyor. Şehirde araba kullanımı yasak olduğundan, gideceğiniz yerlere yürüyerek veya yukarıda da bahsettiğim Vaporetto ile ulaşmak durumunda kalıyorsunuz. Duraklar birbirine yakın mesafelerde, dolayısıyla vapurla bir noktadan öbür noktaya gitmek çok uzun sürmüyor. Haliniz kalırsa yürüyerek de istediğiniz yere ulaşabilirsiniz. Bu şekilde şehri keşfetmek ve etrafı incelemek de çok keyifli oluyor.
Arabalar Piazalle Roma meydanına kadar gelebiliyor, dolayısıyla San Marco Havaalanı’ndan şehre ulaşmak için bu meydana kadar bir taksiyle gelebilir, buradan da Vaporetto ile istediğiniz durağa gidebilirsiniz. Taksinin sizi bıraktığı nokta ile vaporetto durakları arasında bavulla yürümek için ciddi bir mesafe var ve vapura bavullarla binip inmek gerçek bir eziyet. Hayatınızı kolaylaştırmak için Havaalanından direkt deniz taksiye de binebilirsiniz. Biraz pahalı ama kalabalık bir grupsanız çok daha mantıklı bir ulaşım yolu.
Bahsettiğim gibi her yer birbirine çok uzak olmadığı için ve vapur ile ulaşım kolay olduğundan otel seçerken çok merkezi bir noktada kalmanızın pek bir önemi yok. Merkezi ve düzgün bir otelde kalmak için paraya kıymak gerekiyor bu şehirde. Ben gittiğimde çok da merkezde olmayan, hatta haritada baktığımda saçmaladık galiba diye düşündüğüm St. Elena bölgesinde Best Western’de kaldım. Fiyatları diğer otellere kıyasla çok daha uygundu ve ben temizlik olsun, servis olsun seçimimden çok memnun kaldım. Otel vapur durağına da çok kısa bir yürüme mesafesinde, vapurla da San Marco meydanına 15 dakika uzaklıkta.
Nereleri gezmeli, nerelere gitmeli?
Görmeden dönmek istemeyeceğiniz birkaç yerden söz etmek gerekirse.. Öncelikle daha önce de bahsettiğim gibi turist akınına uğrayan bu şehirde vaktinizi sıra bekleyerek geçirmek istemiyorsanız, gidilecek yerlerin biletlerini gitmeden internetten alırsanız sırayı geçme olanağınız oluyor, aklınızda bulunsun.
Piazza San Marco (St. Mark’s Square olarak da biliniyor) ortasında durduğunuzda etrafındaki tarihi yapılar ve kafelerden duyabileceğiniz canlı klasik müzikleriyle romantizmin doruk noktasına ulaşabileceğiniz, Venedik’in en güzel, dünyanın en meşhur meydanlarından biridir. Kesinlikle görülmesi gereken Bizans’ın en önemli mimari yapılarından biri olan katedral: Basilica di San Marco, gotik tarzıyla ünlenmiş ve Venedik’in en önemli yapılarından biri olarak kabul edilen saray: Palazzo Ducale, ve şehrin sembolü olarak tanımlanan, en üstüne çıktığınızda meydanın çok güzel bir manzarasını ve fotoğraflarını yakalayabileceğiniz çan kulesi: Campanile di San Marco bu meydandadır. Şehirin en çok ziyaret edilen müzelerinden biri olan Marciano Müzesi de San Marco’da. Bir zamanlar meydanda bulunan bronz atlar, ünlü mücevherler, mozaikler bu müzede sergilenmektedir. Yukarıda bulunan balkonlarına çıkarsanız çok güzel bir manzarası var, fotoğraf çekmek için de ideal bir nokta.
Meydanın batısına doğru gittiğinizde 1800’lü yıllarda Napoleon tarafından yenilenmiş ve dolayısıyla Napoleon kanatı olarak bilinen bölgeyi görüyorsunuz. Bu bölgenin arkasında birçok butik ve mağaza bulabilirsiniz. Aynı zamanda burada görmeye değer bir mimarisi olan, Venedik’in tarihi sanatlarını barındıran müze, Museo Correr var. Bu bölgede, Venedik’in en meşhur kafesi ve benim hayatımda bulunduğum en büyüleyici yer olan Caffe Florian var. San Marco’yu biraz gezdikten sonra kesinlikle burada mola verin derim. Burada gerçekten çok başarılı bir orkestranın çaldığı klasik müzik eşliğinde bir kahve, bira, hatta abartmak isterseniz şampanya içebilirsiniz. Burası turist kazığına uğrayabileceğiniz yerlerden biri: müzik için kuver alıyorlar ve bir kahve yaklaşık 8 Euro, ama kesinlikle değer.
Mola verebileceğiniz ve çok güzel bir manzaraya sahip olan bir başka nokta ise Hotel Danieli‘nin terasındaki kafe. Bu otel San Marco meydanı girişinde, vapurdan indiğiniz durağın tam karşısında kalıyor. Burası Venedik’in en pahalı otellerinden biri, dolayısıyla kafesi de oldukça pahalı.
Gondol’a binmeden dönmeyin dememe gerek olmadığını düşünüyorum. Venedik sembollerinden biri olan gondol, sizi Venedik’in kanalları arasında etkileyici bir tura çıkarıyor. En kısa olan 45 dakikalık turu 80 Euro ve 6 kişiye kadar binmenize izin veriyorlar.
Diğer gondollara özenip turunuz esnasında bağıra bağıra şarkı söylenmesini istiyorsanız da ekstra bir ücret ödüyorsunuz. Gondollar genellikle San Marco girişinde, vapurdan indiğiniz tarafta duruyor, buradan binmeniz mümkün.
Peggy Guggenheim collection
Bir süre meşhur Alman ressam Max Ernst ile evli olan ve sanat koleksiyonlarıyla bilinen sosyetik Peggy Guggenheim, Venedik’te görülmesi gereken en önemli müzelerden birine ismini vermiş. Aslında uzun süre yaşadığı evi olan bu müze, Dali, Picasso, Leger, Mondrian, Kandinsky, Klee, Pollock, Gorky gibi ünlü ressamların sanatlarını sergiliyor. Müze Salı günleri kapalı, bunun dışında hergün açık olduğu saatler 10:00-18:00, giriş ücreti 19.50 Euro. Venice Card satın aldıysanız indirimli bilet alabiliyorsunuz.
Santa Maria della Salute Kilisesi
Venedik’te bir başka meşhur ve değişik bir tarihi olan kilisedir kendileri. 1629 yılında Venedik’te başlayan ve yaklaşık 2 yıl etkisi devam eden bir veba salgını nüfusun üçte birini yok etmiş. İnsanlar bu salgının durması için kiliselere akın etmiş ve dular adamış. Uzun süre kurtulamadıkları için, veba salgınına karşı koruyucu olacağını düşünerek, Venedik Senatosu bu kiliseyi yaptırmaya karar vermiş. San Marco meydanının biraz açığında kalan bir yarımada’da yer alıyor. Buraya da vaporetto ile ulaşabiliyorsunuz, giriş ücretsiz.
Ponte di Rialto köprüsü
Venedik’in en meşhur köprüsüdür. Sezon ne olursa olsun kalabalıktan geçilmeyen, önünde fotoğraf çektirmek için sıra oluşan bir noktadır burası (tam instagramlık). Grand Canal (Büyük kanal) olarak bilinen kanalda en eski köprüdür. Eskiden Venedik’in ticaret faaliyetlerinin en yoğun olduğu bölgelerden biri olduğu için de Rialto büyük bir önem taşımaktadır.
Venetian Ghetto
Venedik Cumhuriyeti altına Yahudilerin şehirde yaşamaya zorlandıkları bölgedir. İngilizcenin meşhur argo kelimelerinden biri olan ‘ghetto’ aslen İtalyancadan türemiş. Günümüzde zorla değil tabi ama hala yaşamakta olan geniş bir Yahudi kitlesi yaşamaktadır. Kendisini değişik bir kültürde bulmak ve tarihte yaşanmış mevzuların mevkisini görmek isteyenler için gezmeye değer bir bölgedir.
Murano ve Burano adaları
Venedik’in her bir yanında cam sanatları satan mağazalar görmek mümkün. Fiyatları 50 Euro’dan 20.000 Euro’ya dayanabilen bu sanatın kökeni Murano adasından gelmektedir. Özellikle avize çalışmaları ön plana çıkan Murano adasına vaporetto ile yaklaşık 45 dakikalık bir yolculukla ulaşabiliyorsunuz. Buraya, merkezde size sürekli teklif etmeye çalıştıkları bir tur düzenleniyor. Katılırsanız adadaki bir atölyede camın nasıl yapıldığına dair bir gösteri seyredebiliyorsunuz. Şahsen ben katılmadım çünkü daha önce gidenlerden duyduğuma göre tam bir turist kazığıymış. Cam sanatıyla ilgilenmiyorsanız bile adadaki evleri, atölyeleri, ve sırf fotoğraf çekebilmek için gitmenizi öneririm. Genellikle adalara tur ile gitmeye karar verirseniz tur, dantel işlemeleriyle meşhur olan Burano adasını da kapsıyor. Burası da yine özellikle ilgilenmediğiniz bir dal ise zaman kaybı gibi gelebilir. Fakat, adanın kendince bir sempatisi ve güzel bir atmosferi var. Pek bir özelliği olmasa da ayıracak bir gününüz varsa bu adaları da gezmiş olmak için gidebilirsiniz.
Gece, eğlence
Gece hayatı ile ilgili burada pek bir beklentiniz olmasın. Buranın genel eğlence anlayışı klasik müzik ya da daha sanat ağırlıklı kabul edebilecek kilise ve tiyatro salonlarda gerçekleşen operalar üzerine kurulu. Campo Santa Margherita ve Fondamenta della Misericordia bölgelerinde birkaç tane ‘trendy’ sayılabilecek pub varmış. Şahsen ben gitmedim, kesin bilgi değil ama bi’ bakılabilir. Yerli gençler daha çok adanın dışında ve İtalya’nın ana karasında bulunan Mestre bölgesinde takılıyor. Buraya da yukarıda bahsettiğim Piazalle Roma terminalinden otobüsle veya taksiyle ulaşabilirsiniz.